SEN HİÇ BİR ŞEY YAPMADIN
Sen hiçbir şey söylemedin.
Susmayı seçtin…
Sabrettin…
Alttan aldın…
Kırılmamak için, kimseyi kırmamak için, sustun.
Ama bir gün bir baktın…
Herkes seni suçluyor.
Sanki kavganın ortasına sen düşürdün herkesi.
Sanki sevgisiz olan sendin.
Sanki hep yanlış yapan, hep fazla olan… sendin.
Oysa sen sadece
Yıkılmamak için ayakta kalmaya çalıştın.
İçin içini yerken, dışına belli etmemeye çalıştın.
Canın yanarken bile “iyiyim” dedin.
Ama senin sessizliğini herkes kendi işine geldiği gibi yorumladı.
Sustun…
Onlar sustuğuna kızdı.
Geri çekildin…
Onlar uzaklaştın sandı.
Yutkundun…
Onlar kabullendin sandı.
Ve sonunda ne oldu biliyor musun?
Tüm yükü sana bıraktılar.
Tüm suçu, tüm kırıkları, tüm “yanlışları”…
Senin omzuna yıktılar.
Bu… haksızlık.
Bu… acımasızlık.
Bu… yalnız bırakılmak.
Ve sen şimdi kendi içine sessizce bağırıyorsun:
“Neden hep benmişim gibi gösterdiler?”
Ama sesin kimsenin duvarını aşamıyor.
O yüzden acın büyüyor.
Boğazın düğümleniyor.
Gözlerin doluyor ama yine silemiyorsun.
Çünkü alıştın…
Görülmemeye.
Anlaşılmamaya.
Susmaya…
Ama bak:
Ben seni duyuyorum.
Ben o sessizliğin ardındaki çığlığı görüyorum.
Gözyaşlarını, içine attıklarını, yüklerini…
Hepsini görüyorum.
Ve bil:
Sen kötü biri değilsin.
Sen yanlış olan değilsin.
Sen sadece çok şey taşıyorsun…
Ve kimse o yükün ne kadar ağır olduğunu görmek istemiyor.
Ama ben görüyorum.
Ve ben… anlıyorum.