IRMAĞIN HAYAT TUTANAĞI
Hayatın bana öğrettiği en önemli gerçeklerden biri şu oldu:
İnsanlar, anlamadıkları şeye düşman kesilirler. Onların aklına, tecrübelerine ya da dar kalıplarına uymayan her şey önce tepkiyle, küçümsemeyle karşılanır.
Fakat zamanla aynı şey onlar için sıradan bir alışkanlığa dönüşür. Benim yaşam öyküm de aslında tam olarak bu döngünün kanıtıdır.
Bir zamanlar, bu şehirde ilk defa direksiyonun başına geçtiğimde, sanki büyük bir günah işlemişim gibi üzerime bakışlar çevrildi.
“Kadın başına araba mı kullanılır?” dediler.
Hem merak hem de küçümseme dolu gözlerle izlediler. Sözler, fısıldaşmalar, arkadan atılan laflar hiç eksik olmadı.
Ama bugün görüyorum ki, bana en çok laf edenler, arabalarından inmiyor. Neredeyse tuvalete onunla gidiyor.
Benim cesaretimle başladığım yolculuk, onların günlük hayatlarının en sıradan parçası olmuş.
Bilgisayar da öyleydi. Çevremde ilk bilgisayar kullanan bendim.
O zamanlar bu cihazı “gereksiz bir oyuncak” görenler, bana
“Boş işlerle uğraşıyor” diye dudak bükenler oldu.
İnternete girdiğimde, “Kim bilir ne yapıyor?” diyerek kınayanlar vardı.
Fakat bugün, aynı insanlar sosyal medyada saatlerini harcıyor.
Hayatlarını bilgisayar ve telefon ekranından kuruyorlar.
Onların bugünkü tutkusu, benim zamanında göze aldığım şeydi; ama ben suçlanmıştım, onlar ise alkışlanıyor.
Rahat kıyafetim, açık fikirlerim, çalışmam, kendi ayaklarımın üzerinde durmam… Bütün bunlar benim için doğal şeylerdi. Ama onlar için aykırılık, hatta yanlışlıktı. “İyi kadın” olmak için sessiz kalmalıydım, başını eğmeliydim, geleneklerin gölgesinde yürümeliydim.
Oysa ben kendi yolumu çizmek istedim. Kendim için var olmak, hayatımı kendi tercihlerimle yaşamak istedim.
İşte tam da bu yüzden bana karşı çıktılar.
Ama ne oldu biliyor musunuz?
Zaman değişti.
Onların bana suç gibi sundukları her şey, birer birer kendi hayatlarının temeli haline geldi.
Direksiyon başında ben yalnızdım, bugün onlarca kadın var. Bilgisayarın başında ben küçümsenirdim, bugün küçümsenen değil, uzak kalan oldu. Özgür davranışlarım bir zamanlar “yakışıksız” görülürdü, bugün özgürlüğün sesi onlarca yerde yankılanıyor. Ve en acısı şu ki, onların yaptıkları yanında benim cesaretim artık küçük ve masum kalıyor.
Bana öğretilmek istenen şey şuydu: farklıysan yanlıştasın. Ama zaman bana gösterdi ki; farklı olan aslında sadece biraz önde olandı. Ben onların göremediğini önce gördüm, onların cesaret edemediğini önce denedim.
Bunun bedelini yalnızlıkla, dışlanmayla, ağır sözlerle ödedim. Ama yol açıktı; ben yürüdüm, onlar arkamdan geldiler.
Şimdi dönüp baktığımda, içimde buruk bir tebessüm var. Çünkü biliyorum ki, ben hiçbir zaman yanlış değildim. Yanlış olan, beni yargılayanların dar pencereleriydi. Onlar zamanla genişledi, alıştılar, kabul ettiler. Fakat ben çoktan yolumu yürümüştüm.
Bugün hâlâ kendi yolumda yürüyorum. Onların birbirine benzemesine inat, ben farklı kalmayı seçiyorum.
Çünkü biliyorum: başkasının gölgesinde yaşayanlar kendi ışığını asla bulamaz.
Benim ışığım ise en başından beri bendeydi.
Ve belki de beni asıl güçlü kılan şey, o ışığı başkalarının sözlerine rağmen hiç söndürmememdi.
Aleyna Irmak