Dolar 42,8111
Euro 50,2993
Altın 6.070,80
BİST 11.340,45
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Ankara 7 °C
Hafif Yağmurlu

NARSİZMİN KANLI SOFRASI

Deneyimli editör ve yazar olmanın yanı sıra en çok okunan kitabı "Yalnızlığa Nikah Kıydım" ile gönüllerde yeralan usta kalemin köşe yazılarını okurken hayata dair herşeyi bulacaksınız.
21.12.2025
22
A+
A-

Hayat bazen insanın üzerine öyle bir gelir ki, bağırmak istersiniz ama sesiniz boğazınızda bir yumru olur kalır. Biz o yumruyu yutkunuruz, sırf karşıdaki “incinmesin” diye. Sırf sesimizi yükseltmiyoruz, o iki yüzlü pisliklerini bir tokat gibi yüzlerine vurmuyoruz diye bizi hissiz, bizi idraksiz, bizi dilsiz zannederler. Oysa bizim sessizliğimiz, onların gürültüsünden çok daha derin yaralar barındırır.
Yaptıkları onca hatayı görmezden gelip, aslında kırılan, ezilen taraf bizken; yine de ayaklarına gidip özür diledik. Neden? Çünkü biz kendimizi “koruyucu” sandık. O sahte masumiyetlerinin arkasındaki narsist canavarı gördüğümüz halde, üzerlerini örtüp müsamaha gösterdik. Onlar kendilerini huri melek zannedip, kapalı kapılar ardında adımızı dedikodu sofralarına meze yaparken; biz “insanlıktır” dedik, sustuk.
En büyük acı da buradadır zaten: Söyledikleri o kuyruklu yalanlara önce kendileri inanıp, sonra o yalanları birer kutsal gerçekmiş gibi başkalarına pazarlamaları… İnsanları birbirine düşürüp, kalpleri kırıp döktükten sonra hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta “lalala” diyerek gezmeleri, vicdanı olan her ruhu ölüme terk etmektir. Onlar için herkes bir “malzeme”, herkes kendi egolarını besleyecek birer figürandır.
Kendi dertlerini dünyanın en büyük felaketi, kendi hastalıklarını en amansız illeti sanan bu sahte mağdurlar; siz bir gün olsun “kötüyüm” demeye kalsanız, sizi aşağılayıp dibe çekmekte ustadırlar. Sizi hayattan nefret eder konuma sokarlar, kendinizi yok etme isteğiyle baş başa bırakırlar. Siz içinizden kendinizi öldürmek isterken, onlara hâlâ “iyi” davranmak zorunda kalmanın ağırlığını hangi terazi tartar?
“Sorun çıkmasın” diye susuyoruz. “Huzur bozulmasın” diye alttan alıyoruz. Ama sormak lazım: Kendi içimizdeki kıyamet koparken, dışarıdaki o sahte huzurun kime ne faydası var? Başkalarının mutluluğu için kendi ruhumuzun celladı olmaya değer mi?
Unutmayın ki; sivri dillerini kesmediğimiz her narsist, gün gelir en sevdiğimiz yerimizden bizi keser. “Pohpohladığımız” her yalan, bir gün gelir bizim gerçeğimizi boğar. Sorun çıkmasın diye sustuğumuz her an, aslında kendi varlığımızdan vazgeçtiğimiz bir cenaze törenidir.
Bizim bu sabrımız, karşımızdakilerin değerinden değil; kendi karakterimizin asaletindendi. Ancak görüyoruz ki; alttan aldığımız her an, üstümüze daha sert basmalarına neden oluyor. ‘Sorun çıkmasın’ diye verdiğimiz her ödün, ruhumuzda geri dönüşü olmayan birer deprem yaratıyor.
Şimdi durup kendimize sormanın vakti geldi: Kendimizi öldüresiye nefret ettiğimiz bu hayatta, başkalarının sahte ‘melek’ kanatlarını parlatmaya daha ne kadar devam edeceğiz? Bir sorun çıkacaksa, varsın çıksın. Bir bağ kopacaksa, varsın kopsun. Kendi ruhumuzun katili olmaktansa, başkalarının gözündeki ‘kötü’ olmayı seçmek; bazen yapılabilecek en onurlu eylemdir. Çünkü hiç kimse, sizin kendinizden vazgeçmenizi isteyecek kadar değerli değildir.
​Bugün nezaketten, alttan almaktan ya da o sahte “huzur” masallarından bahsetmeyeceğim. Bugün, bir insanın ruhunun nasıl lime lime edildiğinden ve buna “sorun çıkmasın” diye nasıl seyirci kalındığından bahsedeceğim. Çünkü artık sadece yorgun değiliz; kızgınız.
​Sesimizi yükseltmiyoruz diye bizi dilsiz, oyunlarını yüzlerine vurmuyoruz diye bizi kör sandılar. Biz onların o iki yüzlü, kirli hesaplarını görmüyor muyuz sanıyorlar? Hangi yalanı hangi menfaat için söylediklerini, kimin arkasından hangi kuyuyu kazıp sonra o kişinin yüzüne nasıl sahte bir merhametle güldüklerini bilmiyor muyuz? Hepsini biliyoruz. Hepsini görüyoruz. Ama biz, onlar gibi çamurda oynamayı kendimize yakıştıramadık.
​Kendi yarattıkları o sahte “melek” illüzyonuna önce kendileri inanıp, sonra bizi o yalan dünyada cellat ilan etmelerini izledik. İnsanları birbirine düşürüp, fitne ateşini körükleyip, sonra hiçbir şey olmamış gibi ortalıkta masumiyet şarkıları söyleyerek gezmelerine şahit olduk. En acısı da ne biliyor musunuz? Biz gerçekten nefes alamayacak kadar kötüyken, onlar kendi uydurma hastalıklarının, hayali dertlerinin yasını tutmamızı beklediler. Bizim acımızı aşağılayıp dibe çekerken, kendi egolarını pohpohlamamızı istediler.
​Kızgınım. Çünkü sırf “sorun çıkmasın” diye, bizi hayattan nefret ettiren, kendimizden vazgeçiren bu narsist döngüye müsamaha gösterdik. Sırf bağlar kopmasın diye, haklıyken özür dilediğimiz her an kendimize ihanet ettik. Onların sivri dillerini kesmediğimiz her gün, o dilin ucu gelip bizim yüreğimize saplandı.
​Artık yeter. Bu bir “idare etme” yazısı değil, bir kopuş yazısıdır.
​Kimse kusura bakmasın; kendi ruhumuzu idam sehpasına çıkartıp, başkalarının sahte tahtlarını parlatmayacağız artık. Eğer huzur, bizim yok oluşumuz üzerine kurulacaksa; varsın o huzur yerle bir olsun. Eğer birileri bizim sessizliğimizden güç alıp devleşecekse; varsın sesimiz dünyayı yıksın. Çünkü bir insanın kendini öldüresiye nefret etmesine sebep olan hiç kimse, “iyi davranılmayı” hak etmiyordur.
​Sessizliğimiz bitti. Artık o “sorun” çıksın. Çünkü bizim içimizdeki kıyamet, sizin dışarıdaki sahte cennetinizden çok daha gerçektir.

YAZARIN SON YAZILARI
4 Ağustos 2025
21 Aralık 2025
21 Aralık 2025
4 Ağustos 2025
4 Ağustos 2025
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.